İslâm'ın şartlarının beşincisi Hac'dır. Hac, Arabi aylardan Zilhicceayında ihrama girerek Arefe günü Arafat'ta vakfe yapmak, sonra da Kabe'yi tavaf etmekten ibarettir. Şartlarına haiz olan her müslümana ömründe bir defa hac yapmak farzdır. (Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşr. Sahife:152)
Ebu Hureyre (r.a.) söyle haber vermiştir: Resulüllah (a.s.) bir gün bize hitap ederek: "Ey İnsanlar! Yüce Allah üzerinize haccı farz kılmıştır. Hac ediniz" buyurdu. Bir kimse: "Ey Allah'in Resulü! Her sene mi?" diye sordu. Resulüllah cevap vermedi. O zat sorusunu üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Resulüllah: "Eger evet deseydim, her sene hac etmek muhakkak vacip olurdu ve siz hiç şüphesiz buna güç yetiremezdiniz. Ben sizi kendi hâlinize biraktığım müddetçe sizde beni kendi hâlime birakın. Hiç şüphesiz sizden evvelki milletler çok soru sormaları ve Peygamberleri hakkında ihtilafa düşmeleri sebebiyle helak olmuşlardır. Binaenaleyh ben size bir şey emrettigimde, siz bunu
gücünüz yettiği kadar yapınız. Bir şeyden de sizi nehyettigimde, artık onu terkediniz" buyurmustur. (Riyazü's-Salihin, c.II, s. 520)HAC 0
Hac, Hicretin dokuzuncu yılında farz olmuştur. “Azık ve binek bakımından yoluna gücü yeten her kimsenin o Beyt'i haccetmesi, insanlar üzerinde Allah'ın hakkıdır, farzdır…..” (Al-i Imran suresi, ayet: 97) Hac; hem mal, hem de beden ile yapılan bir ibadettir. Belirli şartları taşıyan müslümanların ömründe bir defa hacca gitmesi farzdır. Allah'ın her emrinde olduğu gibi haccın farz kılınmasında da bir çok hikmetler ve faydalar vardir. Farklı farklı beldelerden dilleri, renkleri ayrı olan ve bu mukaddes topraklara gelen müslümanların tek gaye etrafinda bir araya gelmesi ve hep birlikte Allah'a yönelmesi, Müslümanların birbiri ile tanışmalarını, kaynaşmalarını ve birbirlerinin dert ve sıkıntılarına çare bulmalarını sağlar. « Bir kimse Hacceder ve hac esnasinda fena söz söylemez ve büyük günahlardan çekinir, küçük günahları işlemekte israr etmezse, o kimse, günahlarından arınarak annesinden doğduğu günkü gibi Hac'dan döner. » (Riyazü's-Salihin, c.II, s. 522) |